YÜRÜMENİN FELSEFESİ ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
“..amaçsız ve sakin bir yürümenin sırasında dünyadan bir şeyler beklemeyi bırakır bırakmaz dünya da kendini size verir, bırakır, teslim olur. Hiçbir şey beklemez olduğunuzda, mevcudiyet için bir takviye, karşılıksız bir lütuf olarak sunulur her şey. Yorgunluklar, başarılar, planlar, beklentiler dünyasında çoktan ölmüşsünüzdür. Ama bu güneş, bu renkler, şurada kıvrıla kıvrıla yükselen mavi duman, bu çıtırdayan dallar… Hepsi ama hepsi birer hediyedir.”
Onlarca kaydedilmiş gönderi, okunmuş incelemeden sonra nihayet söyleyebiliyorum ki sevgili Frederic Gros‘un ve daha nice düşünürün yürüme hakkındaki o muazzam sadelikteki büyüleyici aktivite hakkındaki düşüncelerini sonunda okuyabildim. Okudum, anlamlandırmaya ve içselleştirmeye çalıştım. Sayısız yeri işaretledim ve bahsi geçen isimleri de okuma sürecimde araştırma fırsatı buldum. Yani beni pek çok yönde etkilediğini rahatlıkla söyleyebildiğim bir süreçti.
Nietzsche, Rimbaud, Rousseau ve Dahası
Sevgili Gros kitabı boyunca aslında ilk bakışta pek çoğumuz için basit hatta gündelik ,belki de yaparken derin anlamlarını pek düşünmediğimiz bir aktiviteyi açıklıyor. Yürümek. Açıklıyor diyorum, çünkü sahiden bunu yapıyor. Nedir, nasıl yapılmalıdır, yapılmamalıdır gibi kalıp tanımlayışlardan sonra bu sefer anda kalmayla ilişkilendirilmesi üzerine yazıyor. Pek çok ismi ve onların yürümeye görüşlerini ekliyor. Bir de onların gözünden olayı inceleyebilmemiz için bizlere fırsat veriyor. Hepsi için yürüme farklıdır, hayatının bir noktasına çok farklı açılardan dokunur. Ortak noktaları yürümeyi merkeze almalarıdır. Yürüme olmadan aktif bir devinim içinde olamazlar, dolayısıyla var olamazlar. Nietzsche, Rimbaud, Rousseau, Thoreau, Nerval, Kant ve Gandi kitabın konuklarını oluşturuyor. Kitap boyunca hem bu şahsiyetlerin hayatlarından da birkaç satır okuma hem de hayatlarında yürüyüşün etkisini öğrenme imkanı elde ediyoruz. Ve sanıyorum sadece bu açıdan bile benim için keyifli ve faydalı bir okuma. Salt didaktik dayatmalı bir metin değil. Yaşanmış hikayelerden bahsediyordu, bize örnekler sunuyordu, onları yeniden yaşamamız için teşvik ediyordu.
Terimler Yönünden
Bazı noktalarda alana dair yetersizliğimden olacak felsefi terimleri içselleştirmekte zorluk yaşadığımı düşünüyorum. Ancak yine de yazarın bazı bölümler dışında çok da terimsel bir ifadeyle anlatmadığı görüşündeyim. Ve evet şimdi anlamlandırmakta zorluk yaşamış olabilirim ama şu an içselletirmekte sorun yaşadığım noktalar eminim birkaç yıl sonra bende çok farklı etkiler bırakacak. Bu nedenle şayet farklı zamanlarda yeniden okumayı düşünürseniz de devinime, dönüşüme açık cümleleriyle sizi her okuyuşunuzda farklı yönlerden etkileyeceği kanaatindeyim.
Yürümenin Anda Kalmaya Etkisi
Yürümeye, bir adımımızı diğerinin önüne atarak zeminin üzerinde kaydığımız bu aktiviteye bu denli şiirsel yaklaşılmasına hayran kaldım. Hele ki pek çoğumuzun kendi mahallerimizdeki bir binaya hatta yıllardır önümüzde duran kocaman ağaca bile özümseyerek bakmadığını ve bulunduğu konumu anlamlandırmadığını yürümenin şiirselliğini kavrayamadığını düşünürsek alt anekdotlarla bizi bunu yapmaya teşvik eden çok fazla cümle barındırıyordu.
Yürümek diyor yazar, evet fiziksel olarak sizi destekler ama asıl etkisi zihinseldir, duygusaldır. Yürürken artık bir birey değilsinizdir, akışa karışırsınız, akışın bir parçası olursunuz. Yani kralsınız, patronsunuz, öğrenci veya bir annesiniz fark etmez diyor artık akıştasınızdır. Birey özelliğinizi yitirip akışın bir parçası olmuşsunuzdur. Bunu da yürürken baktığınız ağaçlarda, gördüğünüz bulutlarda anlarsınız diyor. Ben geçip gitsem de onlar burada duracak. Ben yok olup gitsem de onlar varlığını sürdürecek dersiniz. Yani akıştayım, var oluyorum ama bir o kadar da dağılıp giden düşüncelerimin ve sıkıntılarımın içerisindeyim.
Kargaşanın Merkezindeki İnsan
Yürümenin tüm o kargaşa ve gevezeden uzakta tadına varabildiğin dinginlik olduğunu savunuyor yazar satırlarında. Kalabalık, şehrin gürültüsü, insanlar, yetişilmesi ve planlanması gereken onca görevin içinde sıkışıp kalmış insan… Tek yapması gereken kapıyı açmak ve sokağa, dışarıya adımlarını atmak ve yürümek. Ama yavaşça, eğer hızlı olmasını istiyorsan o zaman bu yürümenin hakkını vermek değildir diyor. O halde tekerlekli kullan ve hızlan. Çünkü yürümenin yolu bu değildir, yürürken sakin olmanın yüzüne vuran güneşin tadını çıkarmalı. Ağaçların yapraklarını nasıl döktüğünü keyifle izleyebilmelisin. İşte o zaman yürüyüş sana dünyayı ertelemenin ve bir an için varlığının kılıflarından sıyrılabilmenin imkanını sunar. Geri döndüğünde dünya orada olacak, o halde adımlarını yavaş ve sebatla atmayı sürdür.
FREDRİC GROS’TAN
“Hiç durmadan yerine yenisi gelen yabancı yüzler, maneviyattaki yalnızlığı derinleştiren kalın bir duyarsızlık tabakası. Herkes kendini bir diğerine yabancı hisseder. Ve bu duygunun yoğunluğu, bireyi herkese av yapan bir düşmanlık üretir. Flâneur bu anonimliği arar çünkü onda saklanır. Mekanik kitlenin içinde erir ama içinde saklanmak adına bile isteye yapar bunu. Böylece anonimlik ezici bir baskı oluşturmaz üstünde. Ona zevk alma olanağı sunar, içindeki özel bakış açısıyla kendini daha canlı hisseder. Kalabalığın tatsız, kasvetli yalnızlığının ortasında, gözlemcinin ve şairin yalnızlığını yaratır: Kimse neye baktığını göremez! Kalabalıkta bir pottur sanki. Flâneur uyumsuzdur; onu anonim kitleden dışlamadan ya da uzağa koymadan soyutlayıp kendi içinde tekilleştiren kati bir uyumsuzluktur bu.”
Diğer yazılarımız; www.insancaakademi.com/blog/
Benzer içerikler için İnstagram sayfamızı ziyaret etmeyi unutmayın!
Yorum Yap