Yazma Zamanı
Bir zamanlar yazdıklarımın birileri tarafından okunması yetersizliğimi ortaya çıkaracak sanıyordum. Yazma için gerekli duyulan kelimeleri bulup çıkarmak; zihinde canlanan harflerin, okuyan için bir anlama geliyor olması…
Şimdi okur yazar olma sürecim devam ederken maruz kaldığım bilinç üstü uyaranların sonucunda kendi bilincini reddeden bir güruhun varlığını fark ediyorum. Bilinçsiz, kafasız bedenlerle karşılaşıyorum. Bedenin sahip olduğu beyin, kullanılmadığı sürece vücudun enerjisini kullanan bir parazitten öteye varamıyor. Kullanılması, düşünme eyleminin ve sorgulamanın yüksek irtifa kazanmasıyla olabilmektedir. İnsan, beynini düşünmek ve düşünceleriyle anlamsız görünen ilişkilere anlam bulmak, yanlış gördüğü ilişkilere karşı çıkmak için kullanmak zorundadır.
Düşünmek Nerede Başlar?
Bildiğimiz bütün eylemler-biz bazı eylemleri sınıflandırıyor ve bunlara dil vasıtasıyla anlamlar yüklüyoruz-yenilikten uzaktır.
Eylemde Yenilik ve Yazma
Eylemde yenilik aslında beynin düşünme sistemini yaratan dilden kopmayı gerektirir. En meşhur yazarlar bunu yapabilmek için farklı diller öğrenmişlerdir. Yani farklı dillerde yazmak, düşünmek sadece kendini farklı bir metotla anlatmak anlamına gelmez. Kullandığınız yabancı dilin düşünme şeklini de benimsemek gereklidir. Bu nedenle iyi bir yazar olmanın en geçer koşulları farklı dilleri yakından tanımaktır. Farklı bir dili tanımak, dilin düşünce sistemine girmeyi ve kendi sınırlarını ve yeni eylemler bulmayı kolaylaştırır. Eylemde yenilik, insanın aynı anlama geliyor sandığı yakın anlamlı eylemlerin aslında farklılıklar üzerinden yeni şeyler yaratabileceğini gösterir.
Belirgin şekilde sıyrılan edebi ve felsefi ustalar ise bu kelimeleri kendileri yaratır. Yarattıkları bu yeni kelime, başta anlamca yetersiz ve benliğe uzaktır. Kullanıldıkça ve maruz bırakıldıkça dil kelime gibi anlamsız bir gösterge vasıtasıyla genişler. Başlangıçta bilmediğiniz yeni bir anlamı metnin sonunda yaratmış olursunuz. Böylelikle bu yarattığınız anlam birileri tarafından tekrar edilecek yeni eylem yaratılacaktır.
Üçüncü Tekil Şahıs
Yazmak insanın neden sonuç ilişkilerini göstergeleri taşıması için bir yöntemdir. Dolayısıyla dilin kendisi de bilim gibidir. Bilim eylemlerin ve sonuçları arasındaki ilişkiyi anlatmaya ve bunu veri yoluyla yapmaya çalışır. Dil, eylem ve özne arasında bir ilişki kurar. Bu eylem kelimelerden gücünü alıyor gibi gözükür. Gerçeklik bize kelimenin anlamdan bağımsız kolektif bilincin eseri olduğunu gösterir. Örneğin Dante’nin İlahi Komedyası metnin dilini bilmeyen biri için anlamsız şekillerden öteye geçmez. Evrenin farklı dilini okuyan bilim adamları, insanın dilinin altında yatan anlamı okuyan da dilbilimcilerdir. Bu konuda en güzel düşünceler dilbilimci ve filozof Nietzsche’ye aittir.
Yazma Sanat mıdır?
“Dil, oluşumu gereği, psikolojinin en tortulaşmış biçimidir”
Friedrich Nietzsche, Putların Alacakaranlığı, Friedrich Nietzsche
Burada tortulaşmış derken kolektif bilincin bir eseri olduğunu ve aynı zamanda akan bir suyun taşıdığı materyalleri neticesinde oluşan bir vadi gibidir. Dilin insanın yarattığı anlatıların yapıtaşı olduğu da aynı sebepten aşikardır. Anlatmak için dil, anlamak için düşünmek “gerekir.
Bunun çevresinde, üçüncü şahsın anlatısına tahammül etmek ve anlamak düşünmenin yeter koşuludur. Tabii anlamın düşünceden uzakta bir gölge olduğunu ve düşünceden çok daha gösterişli durduğunu kabul ediyorum. Ancak, nasıl ki gerçek gölge değil cisimdir; insan için de gerçek düşüncenin kendisidir. İnsanın gerçekliğini toplumsal bir birliğe taşıma fikri aslında bu anlamın gerçeğini perdelemekten başka bir şey değildir. Bu anlamı var gücüyle yok etmeye çalışıp, bir başkası tarafından çevrelenmeyen düşünceleri kendi doğrularını savunmak sanmak da iptidai düşünceler üretmenin ötesine geçmemekle son bulur. Sonuçlar, bir düşünce olarak görülür lakin geçmişte defalarca üzerinde durulmuş şeylerin tekrarı olacağı kesindir.
Bunun için düşünmek insan merkezcil olmamalı. Düşünmeye başlamanın en önemli akdi insanın geçmişe bakması-geçmiş sadece düşüncelerin ayak izlerini takip etmek anlamında-gerekliliğidir. İnsan geçmişe baktıkça düşünceler kılıflarından ve zarflarından soyunmaya başlar. Korumasız çıplaklık üstün düşünceler için şarttır. Bilakis bu düşüncelerin kişinin kendisi tarafından savunmasız bırakılmalıdır. Kendinize savunmak zorunda kaldığınız düşünce ya sağlamlaşır ya da bertaraf olur. Yenilmemek üzere bir düşünce kurmak sadece dogmatik fikirlerle vasat cümleler yaratmak olur.
Bin Düşünme Bir Yazma
Her ne kadar yazılı tarih konuşmanın önemini unutsa da insanların konuşması yazan için önemlidir. Konuşmak günümüzde yazmanın videolar ve filmler de kitapların yerini almıştır. Günümüzde geçmişe bakmanın bir yolu haline gelen konuşma, geçmişteki değersizliğini yırtmıştır. İnsanlar artık söylediklerini de teknoloji sayesinde koruyabilmektedir. Peki o halde neden hala yazıyoruz.
Neden Yazıyorum Üzerine
Bunun cevabı aslında düşünmenin devre dışı kalmadığı ve beynin mecburi bir düşünmeye zorlandığı bir eylem olarak yazmanın daha üstün olması. Yazmak ve konuşmak arasındaki fark yazan insanın bilincinin açık olmasıdır. Konuşmak aktif bir eylemdir. Vücut konuşurken çok daha fazla enerji harcadığından arka planda çalışan diğer aktivitelerin kısıtladığını görürüz. En iyi konuşmanın bu sebeple öncesinde çalışılmış hatta mümkünse ezberlenmiş konuşmalar olmasının sebebi de budur. En iyi sahne sanatçılarının da bildiği gibi doğaçlama yapmak saf yetenek ve yüksek bir tecrübe gerektirir. İnsanın konuşması için düşünmeden feragat ediyor olması belki de konuşmadan anlaşmanın bir yolunu bulsak sorunların çözülebileceği izlenimini yaratıyor. Aslında insan konuşmakla var olmuştur. Bu konuşma başta bir dil bile değildir. Ancak anlaşmanın bir yoludur. Yazı yalnızca insanın konuşma yeteneğinde değil aynı zamanda düşünme yeteneğinde de bir devrimdir.
“Yazma Zamanı” ve Sonuçlar
Yazmanın Zamanı Nedir?
Yazmak, bir eylemin dışına çıkmak zorunda olmalı. Düşünmenin bir uzantısı haline gelmeyen yazmak insan için safsatalar ve vasat kurmacaların ötesine geçmeyen yazıtlar demektir. Bu yazıtlar görünürde yazmak, zamanın içinde incelendiğinde kim tarafından söylendiği asla bilinemeyecek faraza sözler olarak kalacaktır. Geçmişin penceresinden bakıldığında görülecektir. İçindeki sanattan bağımsız biçimde yazıt bir anlam üzerinde yükselir. İçindeki anlamın sığlaşması ve vasatlaşması popülariteyi arttırabilir ancak hatırlanmayan sözler dizisinin ötesine geçmez. Fakat yazıyı güzel bir alıntı ile anlattıklarımın özetini yaparak bitiriyorum.
“Bir çağın tarih bakımından anlam derecesi, çevirileri, geçmiş dönemleri ve kitapları kendisine nasıl katmaya çalıştığı belirlenerek ölçülebilir.”
Şen Bilim, Friedrich Nietzsche
Bu yazı İnsanca Akademi editörlerinden Ayşenur Altun tarafından düzenlenmiştir.
İnsanca Akademi You Tube hesabında gezinerek yeni hikâyeler keşfedebilirsiniz.
Cevap bırak