Sevmek Sanatına Monolog
Sevilmek isteyen insan kendiyle olan savaşa yenilir sonunda. Çünkü hep sevilmek için yaşamak, sevilmeye alışık olduğu için onu aramak öyle tehlikelidir ki. İnsan, bir kere tanışınca sevilmenin özgüveniyle bir daha sevemez hale gelir. Karşılıklı sevgi diye bir şey yoktur. Bir taraf, birisi, bir yönüyle hep daha fazla seven olur. Karşılıklı olamaz çünkü her sevgi özünde anarşisttir.
“Yani sen elmayı seviyorsun diye
Elmanın da seni sevmesi şart mı?”
Sevmek de tehlikelidir; sevilmek de. Çünkü sevilen ne kadar mutlu oluyorsa ne kadar istiyorsa o kadar atar kendini ateşe. Seven ne kadar sevecekse ne kadar sevebilirse o kadar. Ortada buluşmak yoktur, sevgi için. Olgusal olarak sevmeye yaklaşmak bizim görüşümüzle çelişeceğinden, sevgiyi bir eylem olarak görmek daha doğru olacaktır. Sevmek yapmaktır. Bir durum olarak açıklanır bir şey değildir. Birini seviyor olmak buradaki görüşümüzü daha iyi açıklaması adına sürekli ve sürekli devredecek bir durumdur. Sevmek hiç bırakmadan pes etmeden devam etmesi gereken bir eylemdir. Bırakmak mola vermek sevginin tanımı gereği sevmemekle karşılık bulur. Elmayı sevmeyi bırakmamak gibi elmayı şu an sevmiyorum diyemediği gibi insan sevgiliyi de sevmeyi bırakamayacaktır. Sevgi bir bağ koşulu gibidir. Belli bir varsayımın yol açtığı sebepsiz ilişkiler yumağıdır. Tanım gereği mutluluğun yarattığı, altına onlarca saçmalığın sıralandığı dizeli tanımlar yumağıdır. Mutlu eden sevilen, sevilenle mutlu olan bir bağ koşulunu oluşturmuş olurlar.
Burada “Sevgili”’yi -sevileni- hipotetik olarak kişiyi mutlu eden ya da mutlu edeceğini düşündüren kişi olarak tanımladık. Bu tanımların dışında kalan durumların mevcudiyeti hakkında bir fikrimiz var ancak bu yazının konusunun dışında kalacağından girmenin lüzumsuz olacağınım düşündüm. Bu yazı sevgiyle ilgili bir tanım yapma gereğini duymuyor. Biz sevginin elimizdeki hipotetik tanımı üzerinden sevgi ile insan arasında bir koşul yaratma ya da bu yaratımın -zaten var olduğunu düşünüyorum- ortaya konmasını konu alıyoruz. Düşüncemiz hipotetik bir sav değil, zaten varlığından kuşku duyulamayacak bir savın etki alanını genişletmek.
Mahşerin Dört Atlısı: Mutluluk-Sevgi, Haz-Aşk
Sevgi bir konum olarak insanla ciddi şekilde ilişkili bir durumdur. İnsan sevginin ikinci bir boyutudur. Burada insanla sevginin bir ilişki içinde ancak birbirlerinden farklı olduklarını düşünmenize sebep olacak şeyler söylediysem de aslında ikisinin farklı şeyler olduğunu düşünmüyorum. İnsana ait ve sadece insanla olacak bir koşuldur bu bağ koşulu. Burada sevginin tanımını hipotetik bir koşulu olarak gösterdiğim için sadece insanla ilişkilendirilebilir olarak karşımıza çıkacak.
Bağ koşulunun kendisi haz değil, mutluluk olduğu için insan dışında bir canlının sevgi ile addedilmesi tamamen safsata olacaktır. Sevgi insanla ilişkili bir kavramdır. Çünkü sevmek bir kişiyle olan aşk -Burada aşkı haz ile eşleştirdiğimi söylemek zorundayım. Aşkın hayvanlarda da olabileceğini ifade ediyoruz açıkça. Yani hayvanlar da âşık olur ancak hayvanlar sevemez demek istiyorum.- gibi hazzın yoğunluğuyla alakalı değildir. Sevgi buradaki mutluluğun tanımının içinde olan aslında değişimle alakalı olmayan bir metafor. Haz zamanla değişen ve durgun kalmayı kabul edemeyen bir yapıdayken mutluluk çoğunlukla belli koşulların aynı ve durağan kalmasıdır. İnsan mutluluk ve haz -bununla beraber sevgi ve aşk- arasında ilişkiyi ve bunların ayrı ayrı yarattığı sonuçları anlamaya çabalamadığı ve bunları çoğunlukla eş anlamlı kullandığı için mutsuz yani bunun yanında sevgisiz bir aşkla hem huzursuz hem mutsuzluğa mahkûm olur.
Yazının konusuna girmemekle beraber kısa bir not olarak, insani ilişkilerin temelinde neden sonuç yattığını düşünmüyorsanız kendinizi kandırdığınızı söylemem ki yazınının genelini bu sebepten yazıyorum, sizin için kırıcı olma ihtimali var. Ancak kendinizle ve çevrenizle olan haz mutluluk ilişkisini ne kadar iyi kavrarsanız, sevgiyle ve aşkla aynı anda tanışabilirsiniz.
Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Melek Nur Yıldırım tarafından düzenlenmiştir.
Cevap bırak