PERSEPOLİS

İranlı yönetmen Marjane Satrapi’nin, Vincent Paronnaud’la ortaklaşa kurguladığı 2007 yapımlı animasyon Persepolis, başka ifadeyle bir Pers şehri öyküsü, Batı dünyasına ve İran’a dair ideolojik ve kültürel göstergeler içeren ve verdiği mesajlar bakımından toplumsal cinsiyet, feminizm ve  politikanın bu tehlikeli yüzüne yöneltilmiş sert bir eleştiri okudur.

Persepolis seküler bir ailenin çocuğu olan Marjane’in gözünden anlatılır. Marjane’in olmak istediği kadınla olması gerektiği kadın arasında verdiği mücadeleye şahit olmaktayız. Marjane, yeni teokratik devlet adı altında başörtü takmak, İslami kurallara uymak ve kadınları ikinci sınıf vatandaş olmak zorunda bırakan kurallara uymanın zorluğunu yaşayacaktır.

Birinci Bölüm

Persepolis, şah devriminden önceki İran gösterilir ilk bölümde(1978 Tahran). Burada eğlence mekanları, serbest bir şekilde giyinme (özellikle kadınlar) ve her türlü konuyu konuşma özgürlüğü dikkat çekmektedir (örneğin bir kadın başka bir kadına memelerinin altına kalem koyduğunu anlatıyor ve hep birlikte gülüşüyorlar). Bu bölümde insanların “Şaha ölüm” sloganları attıklarını ve yönetimden memnun olmadıklarını görmekteyiz. Marjane’in ailesi bu durumdan hoşnuttur.

Ancak Marjane okuldan öğrendikleri sebebiyle şah’ı sevdiğini ve şahın Tanrı tarafından seçildiğini söylemektedir. Ailesi buna çok şaşırır ve her şeyin aslında Marjane’ye anlatıldığı gibi olmadığını anlatır. Okullarda ataerkilliği içselleştiren kadın öğretmenler, başörtüsünün özgürlük olduğunu, Kadınlara kendilerini, erkeklerden korumaları gerektiğini dikte etmektedir. Askerlerin onların namuslarını korumakla görevli olduğu ve bu yüzden şehit düştükleri söylenmekte ve teşekkür için törenler yapılmaktadır. Burada iktidarın meşruiyetini ve devamlılığını sağlamak amacıyla okulları propaganda yerine çevirdiğini, burada gerçekleri çarpıtarak anlattığını görmekteyiz. Halk Şah’ın yönetiminden memnun değil ve Şaha karşı ayaklanmıştır.

Daha sonra yapılan seçimde halkın %99’u İslam Cumhuriyeti için oy kullanmıştır. Marjane’in amcası (Anuş) bunu normal karşılar çünkü ona göre bunun sebebi ülkenin yarısının okuma yazma bilmemesidir. Sadece “milliyetçilik ve din insanları canlandırıyor” diyerek bilginin olmadığı toplumlarda din ve milliyetçiliğin toplumu nasıl ayakta tuttuğunu özetlemektedir. İran-Irak savaşı başlamış ve ülkede baskılar iyice artmıştır. İdam ve tutuklamalar artmış, eskisinden daha baskıcı bir düzen kurulmuştur. Buna Irak savaşı da etkili olmuştur çünkü iktidar dışarıdaki düşmanları ile mücadele ederken içerideki muhaliflere karşı daha acımasız olabilmektedir. İçerideki en ufak sesten rahatsız olmakta, daha az tahammül göstermekte ve bu şekilde toplumda korku yaratmaktadır. Kısa bir sürede İran’da toplum hayatı tahmin edilemeyecek kadar değişmiştir.

İkinci bölüm

Şah devrimi ile birlikte gelen yeni hayat ele alınmaktadır. (Tahran 1982). Toplumsal hayat tümden değişmiştir. Okullarda türban yüceltilmekte, açık giyinen kadınlar küçük düşürülmektedir. Toplumda fiziksel şiddet artmış, bireyler arasında sosyal şiddet günlük hayatın bir parçası haline gelmiş, erkekler kadınların giyim kuşamına açıkça müdahale edebilir hale gelmiş, toplumda saygısızlık belirgin hale gelmiştir. Görüldüğü gibi devrim tersyüz edilmiş, bütün kazanımlar yeni baskıcı rejim tarafından ele geçirilmiştir. Bu arada İran-Irak savaşı devam etmektedir. Savaşın süresi uzadıkça toplum hayatı bozulmakta ve rejim içeriye karşı daha acımasız olmaktadır. Ölen askerlerin isimleri cadde ve sokaklara verilmiştir. Şehit olmak (rejim için ölmek) kutsanmış, toplum buna özendirilmeye çalışılmıştır.

Ülke bir mezarlığa dönüştürülmüştür. Tam da burada Persepolis’in en ünlü repliği dile getirilmiştir. “Şimdi sokaklara savaşta şehit düşenlerin adlarını veriyorlar. Ailelerine geride kalan tek şey bu. Sokak isimleri. Şimdi sokaklarda yürümek bir mezarlıkta gezinmeye benziyor.”  Okullarda erkeklere onları kadınlara ve yemeklere ulaştıracak cennet anahtarları dağıtılmakta, böylelikle kitleler şehitlik güzellemesi ile kandırılmaya çalışılmaktadır. Rejime karşı olanlar tutuklanarak ya da idam edilerek cezalandırılmakta, rejimin yanında olanlar ise savaşta ölmektedir. Böylelikle iktidar şehitlerin kanı üzerinden propaganda geliştirmekte, toplumu bastırmaktadır. Aslında rejim bu şekilde topluma ölümden başka hiçbir şey sunmamakta ve böylelikle daha gergin ve daha tahammülsüz bir toplum yaratmaktadır.

Yeni Devir

Daha sonraki kısımlarda Marjane’in cinsiyet eşitsizliğine dair eziyetten kurtulmak için Avrupa’ya gittiğini görüyoruz. Avrupa Marjane’in saçlarını örtmeden yaşayabileceği bir yerdir. Ancak burada cinsiyetçiliğin İran’a özgü olmadığını, kadınların her yerde taciz edildiğini, denetlendiğini ve hedeflerine ulaşmalarının engellendiğini anlamıştır. Avrupa hayatı başta zor gelmiştir Marjane’ye. Çünkü cinsiyet eşitsizliğinden sonra ülkesindeki değerler ile batıdaki değerler de kafasında çelişki yaratmaktadır.

Avrupa’daki insanlar “hayat boştur” gibi felsefi söylemler dillendirmektedir. Oysa kendi coğrafyasında insanlar hayat ve özgürlük için bedel ödüyordu. Hayat boşsa neden insanlar ölüyor? Neden insanlar özgürlüğünden mahrum bırakılıyordu? Bunlar Marjane’in kafasındaki çelişkilerdir. Bu refah belki de garip geliyordu Marjane’ye. Marjane Avrupa’da yaşadığı zorluklar sonunda yine İran’a dönmek ister ama ülkesindeki baskıcı rejim henüz havaalanındayken onu karşılar.

Başörtüsünü düzeltmesi için kendisini uyaran memura karşı gelememiştir Marjane. Sonuçta, toplumsal cinsiyet rollerine ayak uydurmak onu hayatta tutacak ve tutuklanıp tecavüze uğramasını önleyecektir. Baskı yüzünden istediği hayatı yaşayamayan Marjane, evlenmek zorunda kalıyor. Fakat mutsuzdur.  İran’da kendi karakterinden ödün vererek yaşamaktansa ait olmadığı bir yerde kendisi olarak yaşamayı tercih eden Marjane, Avrupa’ya temelli taşınmaya karar verecektir.

Persepolis Son Bölüm (Tahran, 1992)

Rejim toplumu o kadar bastırmışki insanlar artık politikayı konuşamaz hale gelmiştir. Hapishanelerde binlerce tutuklu öğrenci var. Halk neredeyse özgür olmadığını unutmuş. Baskıcı yönetim artık normal hayatın bir parçası olmuş, devrim muhafızları insanların günlük hayatına kolayca müdahale edebilmektedir. İran’da insanlar bir ülkede değil koskoca bir hapishanede yaşamaktadır. Artık korkak ve sinik bir toplum yaratılmıştır. Yani kısaca toplum bozulmuştur.

 

  • Mutluluğa o kadar açtık ki, özgür olmadığımızı unutmuştuk.

 

 

Diğer film analizlerimizi okumak için tıklayın

Benzer içerikler için İnstagram hesabımızı takip edin!