Donna Haraway ve Siborg Manifesto

Donna Haraway, toplumsal cinsiyetin nasıl şekillendiğini araştırmak üzere bilimden uzaklaşıp felsefe yolunda ilerleyen bir grup feministten biridir. 1985 yılında yayınlanan Siborg Manifesto, bu Haraway’in en ünlü eseridir. Yazarın amacı esasında dijitalin ve sibernetiğin kadın ve erkek olma durumunu ; daha doğrusu insan olma durumunu nasıl değiştirdiğini ortaya koymaktır.

Tanrıça Olmaktansa Siborg Olmak

Donna Haraway, “Tanrıça olmaktansa siborg olmayı yeğlerim.” gibi fazlaca iddialı bir laf ettiği bu eserinde, primatoloji, felsefe ve biyoloji alanlarında tartışmalar yaratan “siborg” metaforunu kullanmaktadır. Bu ifadeyi de bilim, teknoloji ve sosyalist feminizm arasındaki ilişkiyi tartışmakta kullanmıştır. Bununla birlikte Haraway’in amacı eserini kendi anlatımıyla feminizm, sosyalizm ve de materyalizm ile ironik bir bağ kurmak. Ve çağımızda dokunulmaz olarak görülen toplumsal rolleri eleştirmektir. Ayrıca bu metinde Haraway, insanı her daim çevreleyen ırk, etnik köken, din gibi kimlikleri yok sayar.  Bununla birlikte salt kadın kimliği ile hareket eden feminist düşünceyi eleştirmektedir.

Öncelikle “siborg” kavramına bakmamız gerekmekte. Siborg; kavramı daha çok bilim kurgu eserlerinde kullanılmasıyla birlikte; bir insan ve makinenin iç içe geçtiği sibernetik organizmalardır. Diğer bir deyişle, yarı insan ve yarı robot olarak yaşamını devam ettiren varlıklar olarak tanımlarsak hata yapmış olmayız. Haraway ise siborgları şu şekilde tanımlar; bir siborg, bir sibernetik organizma, makine ile organizmanın oluşturduğu bir melez, kurgusal bir yaratık olmanın yanı sıra toplumsal gerçekliğe ait bir yaratıktır.

Dünya çapında faaliyet gösteren kadın hareketleri ile birlikte “kadınlık durumu” keşfi ile birlikte bu durumu, deneyimi açığa çıkarmışlardır. Kadınlık durumu, son derece önemli ve siyasi bir durumdur, olgudur. Kurtuluş ise, ezilmişliğin ve buna bağlı olarak ihtimallerin farkında olan bir bilincin, tasarısı geniş bir kavrayış gücünün kurulmasında yatar. Bununla birlikte Siborg, yirminci yüzyılın son döneminde ‘kadın deneyimi’ sayılan olguyu değiştiren bir kurgu ve canlı deneyim meselesidir. Bu  durum da  bir ölüm kalım mücadelesi olduğuna işaret etmektedir. Öte yandan bilim kurgu ile toplumsal gerçeklik arasındaki sınırın da bir göz yanılması olduğunu ifade etmekte büyük fayda vardır. Çağdaş bilim-kurgu siborglarla doludur.

 Kadınlar ve Makineler

 

Makine ve doğal organizma arası bu yeni kurgusal kadın tecrübesi; bölünmüş, parçalanmış ve cinsiyet sınırlarını aşan bir kimliğin temsilidir. Kadın; masum, mağdur ve seyir nesnesi olarak görülmektedir. Diğer bir yandan da  ‘güzel’ olarak konumlandırılmıştır. Haraway; pasif ve durağan görülen doğa ile özdeşleştirilen kadını bu konumundan kurtarmak için onu; doğanın karşıtı olarak kültürün cisimleşmiş halini sunan makine ile özdeşleştirmektedir.

Ayrıca Haraway için siborg figürü; “…cenneti ayağına getirerek (yani, heteroseksüel bir eş imal edip onu tamamlamış bir bütün, bir kent ve bir bütün şeklinde tamamlayarak) babasının ise onun kurtarıcısı olmasını beklemez.”

 

Özne Olarak Kadın ve Siborg Benzerliği

Toplumsal pratiklerle oluşturulan kadın ile yine üretilen, kurgulanan siborg arasında bir benzerlik söz konusu olduğu söylenebilmektedir. Haraway, “siborg”ta esasen bir kadın taraf görmektedir. Bunun nedeni ise kadın ve kadınlığın da toplum tarafından tasarlanan bir yanı vardır. Lacan için insanlara cinsel kimliğini kazandıran şey, bizzat kültürün kendisi ve uyguladığı baskıdır. Dolayısıyla toplumsal pratiklerle “özne” çeşitli roller üstlenmektedir. Bundan dolayı da kendi doğal gerçekliklerinden uzaklaşmaktadır. Kadının doğal deneyimi zamanla kendini kültürel bir deneyime bırakır. Cinsiyet, kadınlarla erkekler arasındaki biyolojik farklılıklar olarak tanımlanırken; toplumsal cinsiyet ise, toplumun bu farklılıkları bir toplumsal sisteme oturtarak yaptığı şeydir. Haraway de bu eserinde, toplum tarafından doğallığı elinden alınmış kadın temsilini tartışmaktadır.  Ve siborg kavramı ile bağdaştırmaktadır. Biz de bu yazımızı, daha önce de  ifade ettiğimiz Haraway’in “Tanrıça olmaktansa siborg olmayı yeğlerim” sözü ile bitirelim.

KAYNAKLAR

 

Akşit, O., Favaro, A. (2014). “Siborg Figürleri Olarak Sinemada Kadın Kahramanlar”    E-Journal of New World Sciences Academy. İzmir.

http://dx.doi.org/10.12739/NWSA.2014.9.2.4C0179

 

Haraway, D., (2006). Siborg Manifestosu (O. Akınhay, Çev.). Agora Kitaplığı:   İstanbul.

Işık, E., (1998). Beden ve Toplum Kuramı. İstanbul: Bağlam Yayınları.