Alev Alatlı’nın Schrödinger’in Kedisi Kâbus Romanı ile George Orwell’ın 1984 Romanının Karşılaştırmalı Analizi

Bu yazı; Alev Alatlı’nın Schrödinger’in Kedisi Kâbus romanı ile George Orwell’ın 1984 romanını, distopik rejimin insanlara nasıl baskı kurduğunu açıklama ve distopik rejimlerin insanın spritüal yönünü insanların duygularını nasıl sömürdüğünü açıklama merkezinde, karşılaştırmalı olarak incelemeyi amaçlamaktadır. Bu yazarların ve romanlarının karşılaştırmalı analizini mümkün ve önemli kılan 2 temel etkenden söz edilebilir; (i) İki yazarın da kitaplarında ele aldıkları konu ve anlatış biçiminin kâbus senaryosu olması; (ii) iki yazarın da romanların da modern dünyayı protesto etmesi.

Alev Alatlı; romanının başlığını veren Schrödinger’in kedisinden etkilenerek, insan hayatının ve düşüncelerinin soyut bir silah tarafından nasıl yönlendirildiğini ve baskı kurulduğunu anlatırken George Orwell, romanında insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzenini anlatmaktadır. İki roman da ileriye dönük görüşler içerse de aslında anlatılanın günümüz olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Alev Alatlı, distopik romanında Türk tarihine yer vererek distopyasını daha da geniş bir alanda yazmaktadır.

Bin Dokuz Yüz Seksen Dört

En iyi distopya örneklerinden biri olan Bin Dokuz Yüz Seksen Dört şöyle özetlenebilir. Toplumun tüm denetimine hâkim olan, her şeyi gören ve bilen bir devlet vardır. Okyanusya toplumu totaliter ve baskıcı bir toplumun kontrolü altındadır. Sınıflara ayrılan toplum Büyük Birader ve İngiliz Sosyalizmi partisinin diktatörlüğündedir. Parti iktidarını güçlü tutabilmek için sürekli hakli gözetmekte ve muhbirlikle sağlamlaştırmaktadır. Romanın başkahramanı olan Winston Smith de hiyerarşik sınıflamada ortalarda yer olan bir memurdur.Smith Doğruluk Bakanlığı’nda çalışmaktadır ve bir dış parti üyesidir.

Romanı üç bölümde inceleyecek olursak bunlar şu şekilde olur. İlk bölüm Smith’in yeri ve günlük hayat anlatır. İkinci bölüm partiye karşı oluşan düşüncelerini ve Julia adında bir kızla yaşadığı cinsel ilişkiyi anlatır. Son bölüm Smith’in sistem tarafından işkencelere uğramasını ve olması gereken ideal vatandaş olduğunu anlatır. Winston Smith’in yanında biraz geri planda kalmış olan bir isim vardır. Emmanual Goldstein devrim sırasında Büyük Birader tarafında yer almış ancak sonradan yönetimle fikir ayrılığına düşmüş ve parti aleyhtarı olmuş birisidir. Politik anlamda da tek rakiptir. Kendisinin yer altı örgütünün lideri olduğu söylenmektedir ancak romanda ne Emmanual Goldstein’in ne de Büyük Birader’in hayatta olup olmadığı anlaşılamamaktadır.

Schrödinger’in Kedisi

Schrödinger’in Kedisi’nde de 2020’li yıllar anlatılmaktadır. Yeni Dünya Düzeni adlı bir tarikat tarafından düzenlenen komplolar sonucu yok edilmiş olan Türkiye’nin genel durumu ortaya konmaktadır. Yeni Dünya Düzeni Tarikat 2020’li yıllarda tüm dünyada iktidar sahibidir. Yüce Pir tarikatın başındadır ve tarikatın amacı tarikat üyeleriyle birlikte son hakikat olarak adlandırdıkları görüşü tüm dünyaya yaymaktır. Son hakikat olarak adlandırılan dünya görüşü tek bir devlet ve tek bir dünya adı altında toplanmayı amaçlayan bir faşizm yönetimidir. Bu yönetime karşı çıkanlar olursa genleri yok edilerek bir biyolojik soykırımla karşı karşıya kalmaktadır. Onarımcılar olarak adlandırılan bir grup insan Kutsal Koalisyon’un en önemli engelidir. Kendilerinin kurduğu mucizeler diyarı ile tarikata karşı olan, hemfikir insanları toplayarak Yeni Dünya Düzeni’ne karşı mücadele etmektedirler.

Romandaki temel çatışmalar bu iki grubun üzerine kurulmuş olup güçlü ile güçsüz ve bozucular ile onarımcılar üzerinden anlatılmaktadır.  Başkarakter İmre Kadızade Yeni Dünya Düzeni’ne girmek isteyen bir talipdir. Ancak tarikat bu talibi suçlayarak yeğeni Devrim Kuran’ı nihilizme sürükleyip ölümüne yol açtığını ileri sürmüşlerdir. Eserdeki alt alıntılar, İmre Kadızade’nin vasıllar meclisi tarafından Adrianople Islahanesi’nde yargılanma sürecinde kahramanın nasıl geriye döndüğünü yaşantısından kesitlerle birlikte oluşturur. Eserin sonunda ise İmre Kadızadenin  Onarımcılar diye adlandırılan bir grup tarafından kurtuluşu anlatılmaktadır. Kadızade, mahkemedeki savunmasında Türkiye’nin yok olma sürecini masaya yatırır.

İncelemenin temel argümanı şudur; Sistemin ve otoriter rejimin insanlara dayattıkları üzerinden giderek, duyguların ve düşüncelerin nasıl sömürgeleştirildiğini iki ayrı edebiyatta görerek distopyanın nasıl evrenselleştiğini anlamaktır. Bunun yanında, Türk Edebiyatı’nda üzerine çok fazla yazılmayan distopya romanı adı altında Alev Alatlı’nın edebiyatta nasıl yer edindiğine de değinilmesi gerekmektedir. Bu yazı, insanların benliklerini ve düşüncelerini kısacası kendilerini aitlikten nasıl uzaklaştırdıklarını otoriter rejim üzerinden belirtmektedir.

Karşılaştırmalı analiz yazılarından hoşlanıyorsanız bir sonraki konumuz http://207.154.194.140/dantenin-cehennemi-ve-seven-se7en-filmi/