Vahşi Kadının İzinde…
Vahşi kadının, vahşi kadınların hikayesi..
“Çık ormana git, git.
Eğer ormana gitmezsen asla bir şey olmaz.
Ve hayatın asla başlamaz…”
Dr.Clarissa Pinkola Estes, çoğu kişi tarafından sevilen ”Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabına son noktayı bu cümleler ile koyar. Her şeyden önce insanın içini, özünü, özünden ayrı düşmesini anlatır. Ve bu ayrılığı körükleyen unsurları, nelere mal olduğunu, bunun üstesinden nasıl gelinebilir onu anlatır bizlere bu kitapta. Bu kitapta vahşi kadınları anlatır. Vahşi kadının hikayesini anlatır.
La Loba (Kemik Toplayan Kadın) Efsanesi
Herkesin kalbinin derinliklerinden bildiği, fakat çok az insanın gördüğü saklı bir yerde yaşayan yaşlı bir kadın vardır. Bu kadın, Doğu Avrupa masallarındaki gibi kaybolmuştur. Veya başıboş dolaşan insanların, arayış içindekilerin yaşadığı yere gelmelerini bekler gibidir.
La Loba, bu kült kitabın ilk masalıdır. Masallar sayesinde Estes bizi bize anlatır. Masallar Estes’in en güçlü aracıdır. La Loba, yani ilk masal ile aslında biraz da kendisinden bahseder.
La Loba, topladığı kemiklerin üzerine şarkı söyler. Kemikler ise yaşamın içinde yok edilemez olan değerlerin sembolüdür. En önemlisi La Loba, onlara kan ve canı geri vermek amacıyla ruh sesini kullanır. Ayrıca onun en önemli ayırıcı özelliği budur.
O vahşi kadındır. Bilgedir, yeniden doğum anasıdır. Bu vahşi kadın ölmüş olandan yeni bir can yaratandır. Başka bir deyişle Estes, bir hayatın, birçok hayattan oluştuğunu söyler. Ayrıca ruh sesini bulabilirsen kaç kere ölsen de yeniden doğabileceğinden bahseder. Her fırsatta dile getirir bunu. Ve bunu yalnızca teoriyle değil kendi yaşantısıyla mühürler.
Vahşi Kadının, La Loba’nın Hikayesi
Meksika’dan ABD’ye göç eden bir ailenin çocuklarından biriyken ailesi sınır dışı edilince tek başına kalmıştır. Sonra da savaştan kaçıp ABD’ ye yeni gelmiş Macar bir aileye evlatlık verilmiştir. 18 yaşına gelinceye kadar onlarla Michigan’ın kırsal bölgelerinde yaşar.
Sadece Macar gelenekleriyle değil, Doğu Avrupa’dan birlikte göçmüş birçok farklı milletten insanla, onların gelenekleri, yemekleri, aile olma anlayışları, masalları ve dilleri ile büyür. Sonrasında, yaşamı paylaştıkları her milletin kendi masal versiyonları olduğunu keşfeder. Böylelikle üzerine yaşamını kuracağı, bizlere ulaştıracağı, insanları anlayacağı ve iyileştireceği bu hikayeleri masallar kitabında toplar. Farklı versiyonlarını birleştirerek kendine özgü masallarını yaratır.
En önemlisi eğer bir yara iziniz (ruhsal bir yara izi) varsa bunun aslında içinizdeki ateşe, yaratıcılığa, vahşi kadına giden yola açılan bir kapı olduğunu söyler. Yara izini sahiplenmenin ve içinde yanan ateşi, o ateşi yakan arzuyu bulmaya çalışmanın sizi özünüze yaklaştırdığını söyler.
İşte bu öz, egemen kültürün unutmamızı istediği, nezaket, zarafet ve toplumsal cinsiyet rollerinin altına gizlenen saklayıp unuttuğumuz o parlak ve herkesin kendine has olan özüdür. Ve Estes’in en mühim meselelerinden biridir.
Tozları kaldırıp, çürümüş ve hakiki olmayan inançları bırakıp, komplekslerden ve kendimize koyduğumuz engellerden arınmamızı ister. Sağda solda dikkatimizi dağıtan boş işlere, enerji vampirlerine, bağımlılıklara, aşırı adanmışlıklara sınır koyup, ezberlenmiş her şeyden kurtulup hakiki olana, bize ait, kendimize has olana ulaşmayı öğütler.
Ve La Loba, yaralarından tekrar tekrar doğan ve yaşamla ettikleri medidatif bir dansa kendini kaptıran kadınları peşine takıp sürükler. Kurtlar gibi ulumak, oynamak, yaratmak, büyütmek, eğlenmek, bir arada olmak, iyileşmek, iyilik yaymak, tam ve bütün olmak, tamamlanmak,aşık olmak, aşk olmak ve sevgi pınarından kana kana içmek isteyen herkese anlatır masallarını.
Sonrasında rüyaları yorumlamayı, içsel yok edici unsurlarla nasıl baş edileceğini, bilinçaltının derinliklerine inip orada rehberinizi bulmayı, ona sorular sormayı ve cevaplarını duymayı anlatır. Ruhumuzun derinliklerinde ki en karanlık mağaralara kadar girmek ve korkmamak, en kuytu yerlerin bile sana ait olduğunu bilmek, kucaklamak, sevmek, rahatlamak, içindeki karanlığı ve gölgeyi kabul etmeni söyler. Ama ona boyun eğmemek gerekir. Çünkü ışığı da görebilmek en önemli derslerdir. Bu dersler vurucu ve sözleri keskindir. Böylelikle yüreğinizin ve ruhunuzun en dip köşe noktasına kadar işler.
Vahşi Kadın Der ki…
Drama üçgeninden uzak dur.
Sen kurban değilsin, bırak solucan yemeyi, kaldır başını.
Senden yardım istenmediği sürece kimseyi kurtarmak zorunda değilsin.
Kimse için bir şey gibi davranmana gerek yok.
Başkalarının istediği gibi olmak zorunda değilsin, sevgide koşullar olmaz.
Sana, sen küçükken söylenen yalanlara inanma, olduğun gibi kal, mükemmelsin.
Yapabilirsin.
Bedenini sev, onu dinle, ihtiyacı olanı ona ver.
Herhangi bir şey ya da birisi için sürekli ertelediğin yaratıcı yaşamın elinden kayar gider, zamanı asla geri gelmez.
Böylece seni kışkırtır, çeker çıkarır, güçlendirir.
Acımaz, şefkatiyle sarar ve kuvvetlendirir.
Paylaşır kalbinin ateşini, ısıtır ve senin bir parçan olur.
Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Simge Güney tarafından düzenlenmiştir.
Benzer içerikler için YouTube sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.
Cevap bırak