Ingrid Jonker’in Yaşamı ve Şiirleri
Ingrid Jonker’in yaşam hikayesi ve isminin dünya çapında duyulması ne yazık ki intiharından çok sonraya rastlamaktadır. Bir gün Ingrid Jonker’in “Nyanga’da Askerlerin Vurduğu Çocuk” adlı şiiri Nelson Mandela tarafından bir parlamento açılışında okunur. İşte ancak o günden sonra Ingrid Jonker’in yaşamı edebiyat dünyasına ve sinemaya konu olacak önemi kazanır ve şiirleri daha çok insana ulaşır.
Hiçliğin Tanecikleri: Ingrid Jonker
Ingrid Jonker’in şiirlerinin de yer aldığı Hiçliğin Tanecikleri adlı kitap. 2017 yılında İlyas Tunç çevirisi ile Meda Kitap yayımladı. 192 sayfadan oluşan Hiçliğin Tanecikleri yalnız şiirden ibaret değil.
Kitapta fotoğraflar, mektuplar ve Ingrid Jonker hakkında yazılar da var. Bu bakımdan şairle alakalı dilimize çevrilen benzersiz bir kitap olduğunu söylemekte fayda var. Hele ki intihar eden şairlerin yaşamlarına ilginiz varsa, bu anlatı ve şiir kitabını mutlaka okumalısınız. Ayrıca Ingrid Jonker’in yaşamının sinemadaki yansımasını görmek isteyen varsa “Siyah Kelebekler” filmini izleyebilirler.
Ingrid Jonker’in Yaşamı ve Siyah Kelebekler Filmi
Ingrid Jonker’in yaşamı ve Siyah Kelebekler filmi ne kadar örtüşüyor? Bunu sıradan bir seyirci olarak ve hiçbir araştırma olmaksızın dilimizdeki kaynaklarla ölçmek pek mümkün değil. Yine de Siyah Kelebekler filminin Hiçliğin Tanecikleri kitabıyla birbirini tamamladığı noktalar olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Siyah Kelebekler filmi genel anlamda başarılı ve ilgi çekici. Dönemin kısıtlamalarına ve ırkçılığa değindiği noktalar bakımından da sinemada kendisine önemli bir yer elde etmiştir.
Filmin çarpıcı kısımlarından biri de çeşitli yerlerde Ingrid Jonker şiirlerinin okunması. Filmdeki çevirilerin kitaptakinden farklı olduğunu göz önünde bulunduralım. Çevirilerin her iki versiyonundan ayrı bir tat almak adına ve belki de sırf bunun için bile izleyebileceğiniz bir potansiyele sahip.
Dönemin “Güney Afrika”sına, Ingrid Jonker’in yaşamına, şiire, edebiyata ve psikolojiye ilgi duyanlar Siyah Kelebekler’i izlemeli. Dramatik yapısı ve duygusal sahneleri filme dengeli biçimde yayılarak seyircisini hırpalamıyor.
Jonker’in aldığı ödülden gördüğü tedavilere, aşk- aile ilişkilerine, özellikle baba meselelerine detaylı biçimde eğilen film; elbette bireyden topluma uzanan bir biçimde ırkçılığa, ayrımcılığa ve sansüre de keskin dokunuşlarda yer veriyor.
Son olarak filmde, seyircinin tüylerini diken diken etmeye yetecek birkaç sahne olduğunu vurgulamakta fayda var. Nyanga’daki çocuğun hikayesi ve birkaç sarsıcı sahne daha (kürtaj, intihar) filmin en sansasyonel ve izleyenlere duygusal tetikleyici olabilecek sahnelerden biri. Bu noktaları vurgulamak; son kertede potansiyel izleyicileri, merak edenlere bilgi vermek daha sağlıklı seyir için gerekli.
Bu yazı İnsanca Akademi editör ekibinden Melek Nur Yıldırım tarafından düzenlenmiştir.
Cevap bırak