FELSEFEDE ÖLÜM VE İNTİHAR
Doğa, insana bütünüyle kayıtsızdır. İnsan, kendi belirlediği değerleri arasa da bulamaz. Çünkü değerler zaten kendi özkurulumunun bir sonucudur. Doğanın insana olan bu kayıtsızlığı bireyin değerlerini sağlam bir temele bağlamaya çalışması ile bir arada bulunduğu zaman insan için çıkılamaz bir yol çiziliyor. İnsanın tüm değerleri absürttür.
İnsan ve Absürtlük
Absürtlük, bireyin kendi değerlerini nesneler dünyasında araması. Ve bu nesneler dünyasının ona herhangi bir şey belirtmemesidir. Öznenin kendi amaçlarını sorgulamaya başlaması, o amaçlara daha üst bir değer bulması ile sonuçlanır. Ancak insanlar ilk amaçlarının sonucunda daha üst olan amaçlarını sorgulamaya başlarlar. Daha sonra insanlar, onun da bir üst amacına ulaşmayla tatmin oluyorlar ve bu sonsuza kadar gidebiliyor. Birey, bu arayışında bir diğerine ihtiyacı olmayan bir sabit değer bulamaz.
Kendi için aradığı amaçlarının saçmalığı karşısında ve doğanın da bu konudaki sessizliği ve belirsizliği ile birlikte, insan kendi değerleri bağlamında bir yere varamaz. Bu arayışının sonucunda, ya belirtilen iki farklı sonuca neden olabiliyor; ya da bu absürtlüğün birey özgürlüğünün temel sebebi olduğu savunulabiliyor. Çok farklı bir sonuçta karşımıza çıkabiliyor; sabit bulunarak aşılabiliyor bir durumda bulunma! Varoluşçular bunların her birini de savunmuşlardır. Sonuncusunu savunan varoluşçu filozoflar, bu sabit olanı ölüm olarak almıştır. Ölüm karşısında insan kendi hayatının sınırlılığını fark ederek bu sınırlılık içerisinde değeri oluşturur. Örneğin bir müzisyen ölümsüz olsa yazdığı şarkının üzerinde sonsuza kadar oynayıp farklı besteler çıkarabiliyor, tekrar tekrar düzenleyebiliyor. Hiçbir zaman şarkının bitirmesine gerek kalmaz. Ancak ölümün sınırlandırıcılığı sonucunda bir yerde karar vererek durmalıdır. İşte bu noktada kararı değer kazanıyor, çünkü belirleyici bir etkisi vardır.
Nesnesiz Korku: Angst!
Varoluş felsefesinin kavramlarından angst; somut bir nesne üzerinden ortaya çıkmayan, nesnesiz korkudur. Korku, genellikle bir nesne üzerinde sabit, bir şeyden (nesneden) dolayı korkudur. Ancak angst tüm nesnelerden ayrışmış, bağımsızlaşmış tam da nesnesiz kalmış olmanın verdiği belirsiz korkudur. Hayatının anlamsızlığı ile karşılaşmış olan birey, yapacağı hiçbir şeyin bir anlamı olmamasından ötürü ne seçim yapacağını belirleyemez duruma gelir. Bunun sonucunda belirli bir nesnesi olmayan korku duymaya başlar; işte bu korku felsefi anlamda angsttır.
Angst, yaşamın manasızlığı karşısında bireyin hissettiği çaresizlik ve umutsuzluk duygusudur. Aynı zamanda da bireyin kendi seçim özgürlüğü karşısında ortaya çıkan bir histir. Bireyin, tüm seçimleri herhangi sabit bir üst amaç bulunamadığından kaynaklı kendi özgürlüğünün sebebi ile kendi sorumluluğu altındadır. Bu önemli noktada bireyin yapacağı herhangi bir seçim herhangi bir yere referans verilmediğinden ve insanın tüm değerleri kendi özüretiminin sonucu olduğundan sebep, insanın kendini öldürmesi bile mümkündür. Bu durum bireyin özgür seçimi dâhilinde ortaya çıkabiliyor. Nesnesi belirli bir korku karşısında insan ondan korunmak üzere önlemler alabiliyor; ancak herhangi bir nesnesi belirli olmayan angst durumunda yapılabilecek bir şey yoktur. Angst; hiçlik ile bağlantı yaparak bireyi hiçbir yerde, hiçbir kimse hâline dönüştürür.
İntihar ve Çaresizlik
İntihar ve çaresizlik; varoluşçular açısından intihar etmenin seçimi, insanın kendi özgürlüğü bağlamında duyduğu angstı meydana getirir. Varoluşçuluk felsefesi bu seçimi, insanın çaresizliği ile birlikte ele aldığında, intihar yöneliminin bilinçaltında sürekli bir olasılık olarak bulunduğunun kabul edilmesini belirtir. Çaresizlik; insanın kendisini üretmesi ile birlikte, kendisini tanımladığı şeylerin veya nesnelerin her an yitebilecek ve kaybedilebilecek şeyler olmasının karşısındaki durumudur. İnsanın kendisi üzerinden tanımladığı şeylerin, kendi dışında şeyler olması ve bitebilecek olma ihtimali insan için kalıcı bir çaresizlik yaratır. Bu durumu, ancak yitirilemez bir şey üzerinden kendini tanımladığında aşabiliyor. Fakat varoluşçu filozoflar için, bireyin her zaman olgusal olduğundan ve hiçbir sabit değere kendisini bağlayamadığından bahsediliyor. Bu açıklamaya göre, insanın kendisini her daim dışsallığı içerisinde tanımlaması gerekiyor. Yani, insan bu durumu, hiç bir boyutta aşamaz.
Figen AKÇAYOĞLU
Cevap bırak